The Terminal

Image
  • 08 Şubat

Film Tahlili

      Herkese merhaba! Ben Çelebi 4. Kademe öğrencisi Ayşe Naz Kanat. Bugün sizlerle beraber “Terminal” filmini ele alacağız.

     “Terminal” 2004 yapımlı, yönetmenliğini Steven Spielberg’in üstlendiği bir filmdir. Başrolde Tom Hanks’in oynadığı bu filmin hikâyesi; Viktor Navorski adlı Krazkozyalı bir turistin New York’a, babasının ölmeden önceki hayalini gerçekleştirmek üzere JFK Havaalanı’na varışıyla başlar.  Ancak  ülkesinde çıkan ani bir politik kriz sebebiyle Krakozya artık bir devlet olmadığından Viktor’un pasaportu ve vizesi geçersiz hale gelir.

     Bu durumda Viktor’un ülkesine geri dönme veya ABD’ye giriş yapma seçeneği yoktur. Havalimanı görevlileri tarafından “ülkesiz” yolcu kapsamında olduğu anlaşılır.  İngilizce bilmediği için anlaşılmakta ve anlamakta zorluk yaşayan Viktor Navorsky, bunlar sebebiyle bir süreliğine havalimanında mahsur kalacak ve hayatını idame ettirebilmek için çeşitli işlerde çalışacaktır.  Bu süreçte havalimanındaki yolcular ve diğer çalışanlarla etkileşim halinde olacak, böyle devam ettikçe de çevresindeki birçok kişiyle yakın arkadaşlıklar kuracaktır. Bunlar olurken bir yandan Viktor’un havalimanında geçirdiği zamanla, diğer yandan da kendi ülkesindeki durumla ilgili gerçekler gün yüzüne çıkmaktadır.

    Hikâye yoğun olarak Viktor’un havalimanında geçirdiği zaman içinde aşkı bulması ve Amerika ile alakalı bazı farkındalıklar yaşaması üzerine odaklanır. Ayrıca film Viktor’un karşılaştığı zorluklarla başa çıkma çabasını ve enteresan hikâyesini çok güzel bir biçimde anlatarak izleyiciyi duygusal bir yolculuğa sürükler.

    Hikâyenin bütününde ince bir mizah ve duygusallık yoluyla izleyiciye aktarılan bu konuların temelinde bence çok önemli ve dikkat çekici mesajlar bulunmaktadır. Yazıda ilk olarak Viktor’un havalimanında kaldığı süre boyunca karşılaştığı zorluklardan bahsetmiştik. Bu sorunların temelinde yatan sebep bence Viktor’un yaşadığı dil problemidir. Anlamadığımız ve anlaşılmadığımız bir ortamda yaşam sürmeye çalışmak bu kadar zorken Viktor’un bu problemle baş etme çabası gerçekten hayret verici ve bir o kadar da aynı adaptasyon problemini yaşayan insanlar için motivasyon kaynağıdır. Kendi ana dilinden farklı bir dil öğrenmek bir yandan insanın ufkunu genişletirken bir yandan da kişiye gerçekten zor durumlarda kolaylık sağlamaktadır. Viktor’un dilini anlayabilmek için bir tercüman bile bulmaya uğraşmayan Amerikan sisteminin arka planında bunun yanı sıra neler yatıyor? İsterseniz biraz bunlara bakalım…

  Filmde aslında en göze çarpan mesaj bence Amerika’nın kapitalist sisteminin işleyişi olmaktadır. Ağlayan bir bebeğin ağzına susması için emzik koyulması misali kapitalizmi insanlar üzerinde kullanan Amerika’nın asıl amacı bu filmde de gösterildiği üzere yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmek değil, onun sorun çıkarmasını engellemek olmaktadır. Filmde gerek havaalanı müdürü gerek diğer çalışanlar –her ne kadar hepsi yabancı uyruklu da olsa hepsi bu sisteme adapte olmuş kişilerdir- Viktor’a başta yardım etmeyi amaçlamamış, aksine onun hakkında hep kötü düşünüp ona sadece çıkarları doğrultusunda ve ihtiyaçları olduğunda yardım etmişlerdir. Hatta Viktor havaalanında sıkışıp kaldığında eline ilk tutuşturulan şeyler yemek kuponları ve alışveriş biletleri olmuştur. Bu kuralcı Amerikan düzeninin içerisinde bu sahnelerden de anlaşılacağı üzere kurallara uyuluyorsa insanların mağdur olup olmaması pek de önem arz etmemektedir. Viktor, New York sınırına girmediği sürece havaalanında ne kadar mağdur bir durumda olursa olsun amaç hiçbir zaman ona yardım etmek olmayacaktır. Sorun çıkartmıyorsa mağduriyeti her türlü seviyede olabilir. Havaalanı müdürünün ve havaalanında çalışan işçilerin Viktor’a olan tavrını dikkatlice incelerseniz bunları mutlaka detaylıca görmüş olacaksınız. Viktor’un bu mağduriyet içinde hayatını idame ettirebilmek için iş bulmaya çalıştığı dönemde dahi diğer çalışanların Viktor hakkında sürekli kötü düşüncelere sahip olması ve onunla sadece çıkarları doğrultusunda iletişim kurmaları, bu düzenin insana verdiği değerin asgari düzeyde olduğunun çoğaltılabilecek örnekleridir.  

  Filmdeki çalışanların diğer bir dikkat çekici özelliği ise kimisinin zorunluluktan kimisinin de kendi isteğiyle bir “Amerikan Rüyası” hayali ile ülkelerinden kaçıp New York’a gelmeleri ve burada harika hayatlara sahip olacaklarını düşünmeleridir. Refah içinde yaşama hayaliyle Amerika’ya “3. Dünya Ülkesi” olarak görülen ülkelerden gelmiş işçilerin her biri aslında zorlu şartlar altında çalışmaya başladığında Amerikan Rüyası’nın gerçek olmadığını anlamaya başlamaktadır. Amerika’nın “alt sınıf” olarak gördüğü göçmenlere olan muamelesi ve politikası bu filmde ince bir mizahla gözler önüne serilmektedir.  Buraya adapte olmak düşünüldüğü kadar kolay olmasa da hayat bir şekilde bu insanlar için devam edecektir.

   Filmin ilerleyen bölümlerinde çoğu şeyin tatlıya bağlanması ve duygusal bağların kurulması ise gerçekten çok duygulandırıcı sahneler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahsettiğim etkili sahnelerin bu denli güzel olmasını sağlayan en büyük şey ise tabii ki oyuncuların performansı olmaktadır. Harika oyuncuları bir araya getiren bu senaryo, sizi iki saat boyunca güzel bir yolculuğa çıkartacak ve duygusal anlamda birazcık hüzünlendirse de sonunda iyi hissetmenizi sağlayacaktır.  Ben çok severek izledim, umarım siz de keyif alırsınız. İyi seyirler!